Pazar

Hani mektup yazmıştım da bi dersi ne kadar sevdiğimi anlatmıştım. Hani bi de karakter bulmam lazım demiştim. Buldum. O zaman kendisi anlatsın.

Bir ormanın içinde kendim gibi küçük bir kulübede yaşayan bir cüceyim ben. Kendimi bildim bileli ormancılıkla geçinirim. Zaman geçtikçe daha da zorlaşıyor kocaman ağaçlarla uğraşmak. Hele bir de tek başına yapınca…

Hep tek değildim tabi. Altı tane kardeşim vardı benim. Birbirinden farklı altı dost. Şu koca dünyada sahip olduğum tek şey. Didişip dururduk sürekli. Bir tek onlar çekerdi kahrımı, huysuzluklarımı. Severlerdi beni, bilirdim.

Adım Huysuz; öyle derlerdi bana. Sahi, pek huysuz, pek bir sinirliydim o zamanlar. Ne ağrıtırdım Neşeli’nin başını! Ne vardı yani her şeye mutlu olacak; herkesi sevecek? Sever miydi insan herkesi? En ufak şeye nasıl sevinebilirdi ki? Çok kavga ederdim onunla. Görmezden gelemezdim işte bu huyunu. Umursardım, gerçekten severdim çünkü onu. İsterdim ki gerçekleri görsün; kalbi kırılmasın daha sonra. Ama beni dinlemezdi. Dinlemedi de. Tıpkı o gün evimize giren yabancıyı misafir ettiklerinde diğer kardeşlerimin de yaptığı gibi.

Akşam üzeri ormandan dönüyorduk. Eve geldiğimizde kapımızın açık olduğunu gördük. Belli ki eve biri girmişti. Elimizde baltalar, içeri girdik. Amaç kötü yabancıyı korkutup kaçırmaktı. Ama ne görelim? Bir kız küçücük yataklarımızı birleştirmiş, uyuyor. Üstelik bir başkasının evinde ve izinsiz! Benim yatağımda iznim olmadan bir yabancı yatıyor! Küplere bindim! Bağırışlarıma uyanabildi nihayet. Bu ne saygısızlıktı! Derhal terk etmeliydi evi.

Ama diğerleri böyle düşünmüyordu anlaşılan. Çoktan kızın etrafına toplanmış, ilgiyle ona sorular soruyorlardı. Hele Neşeli! Pek bir sevmişe benziyordu. Hiç akıllanmayacaktı!

Sonra bizimle yaşamaya başladı. Pamuk Prenses diyorlardı ona. Tüm kardeşlerim çok sevmişti onu. Varsa yoksa Pamuk Prenses! Her gün ormandan ona bir şeyler getiriyorlardı. Daha mutluydular sanki. Çok kızıyordum onlara. Evimize öylece giren bir yabancı, bir kötülük yapmak bile isteyebilirdi. Sırf güzelliğine kanıp ona evimizi açmak, ona böylesine güvenmek… Ne büyük aptallıktı. Bunları dile getirdiğimde de hep ben haksız oluyordum. Şu masumiyete bak, kötülük yapabilir miydi hiç?

Çok garipti. Ona böylesine kötü davranmama, onunla konuşmamama rağmen bana hep çok iyi davranıyordu. Daha çok öfkeleniyor, istemiyordum benimle ilgilenmesini ama o hiç pes etmiyordu. En sevdiğim yemekleri yapıyor, süprizler hazırlıyor, benimle konuşmaya çalışıyordu. Ne yaptıysam pes etmedi.

Ve bir gün onu sevdiğimi farkettim. Yanılmış olmalıydım değil mi? Aylardır bizimle birlikte yaşıyordu. Hiç kötü bir şey gelmemişti başımıza. Üstelik evimiz onunlayken daha sıcak; biz daha mutluyduk. Bunca zaman bana hiç sesini çıkarmamıştı. Beni anlamış, mutlu etmeye çalışmıştı. Evet, o da seviyordu beni. Kardeşlerimle birbirimizi çok severdik ama bu belki de sadece kardeş olduğumuz içindi. Belki de sadece kardeş olmanın getirdiği bir zorunluluktu. Pamuk Prenses beni sevmek zorunda değildi ama beni böyle kabullenip, karşılık beklemeden sevmişti.

Bir gün Pamuk Prenses bir prense aşık oldu ve gitti. Kötü kalpli cadıdan saklanmak için gelmiş bize. Biz onu korurduk. Ama cadı onu buldu ve öldü sandık. Öyle suçlu hissetmiştim ki! Onu evde yalnız bırakmış, onu koruyamamıştık.

Sonra prens geldi ve onu öptü. Bir anda gözlerini açtı Pamuk Prens. Ölmemiş, sadece kötü bir büyüymüş. Prensle gitti. Bir daha da hiç gelmedi.

Kızdım. Çok kızdım. Üzüldüm. O kötü büyüyü bozacağından habersiz, sadece güzelliğine kapılıp kendisini öpen prensi tercih edip bizi terk etmişti. Çok bekledim belki gelir diye ama bir zaman sonra ümidi kestim. O günden sonra da hiç eskisi gibi olmadım. Anlatmadım, konuşmadım kimseyle. Kavga bile etmedim. Ölmeden bir gün önce Neşeli’yle ettiğim kavga hariç. Pamuk Prenses’i sevdiğini söylemişti. Kalbini kırdım. Ertesi gün o da terk etti beni.

Ne diyordum? Evet, adım Huysuz ama huysuzluktan eser yok içimde artık. Pişmanlık kaldı bir tek. Yaşlanıyorum galiba. Dört yıl oldu son kardeşim de gideli. Dört koca yıldır sıramı bekliyorum. Ama karar verdim beklemeyeceğim. Belki sıkılır, sobeler beni.

0 yorum: