Cumartesi

Alo? Abi metrak kafedeyiz. Met - rak

Geçen biri dedi ben matrağı sevmiyorum diye. Sor bakalım o seni seviyo mu?
Ben bi kere evde bile o kadar samimi ve hoşgeldinle karşılanmıyorum. Hiç bi yerden de o kadar samimi görüşürüz, kendine iyi baklarla uğurlanmıyorum. Halil abim var, müthiş de nargile yapar. Bi kaç gün uğramayalım merak eder, nerelerdesiniz der. Öyle güzel adam ki. Bakınca hep gülümseme isteği uyandırır. Sürekli iddaa, at yarışı oynar ama at hep koştu da bahtı pek kazanamadı Halil abimin. En çok emek onundur matrak üzerinde. Halil abisiz matrak olmaz. Sebahattin abisiz de olmazdı mesela. Ara sıra uğruyo da keşke yine gelse. Yiğit'le her zamanki geyiklerini döndürseler. Bi yeğeni çok görse, posta okusak. Otursak yine karşılıklı nargile içsek, Amerikaya gidelim muhabbeti yapsak. Çok özledik be! Erkan abimiz var sonra. Bana deseler ki: "Efendi adam neye benzer?" Getiririm matrağa kendileri görsün. Hani facebook'ta "ne yapıyorsunuz" diye bişey var. Oraya "Yiğit doğumgünün kutlu olsun" yazmış. Ya o kadar hoşuma gitti ki. Böyle bildiğin aile gibiyiz. Atalarımızın tabloları da var duvarda. Hayri Matrak ve karısı. Erhan var sonra. Matrağın tırtılı. O şark köşesinde, aynı yerde sürekli nargile içiyor. Yeni yeni samimi oluyoruz onunla da. Hacer var sonra. Dünyanın en güzel kızı olma olasılığı çok yüksek. İlk çalışmaya başladığında pek bi soğuktu, gözlerimizi alamazdık ama. Sonradan sonradan alıştı. Erken gittiğimde matrağa o toz alır, ben gazeteleri yerleştiririm, sandalyeleri falan düzeltirim ki sonra karşılıklı yeşil çaylarımızı içip dedikodu yapalım insanlar gelene kadar. Matrağın annesi oldu zaten herkese sözünü geçiriyo artık. Merve'yle de sürekli didişen kız kardeş gibiler. Merve tost makinasını açık bırakır, Hacer söylenir bi gün yakıcak bu kız bizi diye. Yaa bi de Tebriz vardı azeri. Askerde o şimdi. Ah onu da çok özledim. Ben ne yesem diye hep ona sorardım. O da "Ceren ne saysam yine aynı şeyi yiyeceksin. Neden soruyosun?" derdi. İzin günlerinde yine matrağa gelir yanımıza otururdu. Çay bile ısmarlamıştı! Askerliği bitsin gelicek yine.
Ya böyle o kadar güzel ki işte. Ev gibi. Herkes tanıdık. Müşteriler birbirlerini sokakta görünce selamlaşıyorlar hiç konuşmuşlukları olmasa bile. "Matraktan" betimlemesi var bi kere. Bi yer tarif edilirken "Matrağa giderken..." diye tarif ediliyor.
Çalışanların tahmin etmece oyunları var mesela. Yeni çalışmaya başlayanları sipariş almaya gönderirken, "O masa iki kupa çay ister. Bunlar şunu yer." diye gönderiyorlar. Mesela her masa kodlanmıştır C1, C2... diye ama adisyonlarda asla masa numarası yazmaz, hep ismimiz yazar. Ah hele o tabureler. (tabure mi denir bilemedim.) Dili olsa roman yazar beş yüz cilt. Neler neler anlatır.
Tek başımıza sıkılmadan saatlerce oturabiliriz biz orda. Gerçi muhakkak bizden biri olacaktır ama.. Ne biliyim insan evinde nasıl rahat ediyosa öyle rahatız işte. Sahiplenirim hatta ben, sevmediğim biri gelince sinir olurum.
Beni ilk hazırlıkta Yiğit götürmüştü. Onun daha eskiye dayanıyo tanışıklığı. Muhteşem anıları var hatta çok gülüyorum.
Kenan vardı bi de eskiden, Deniz vardı. Ayrıldılar sonra. Onların zamanında bi tek çayla tost vardı. Yok, Kenan zamanında vardı her bişey, iki sene önce ayrıldı o. Neyse işte o zamanlar bi çay içip sabahtan akşama kadar otururduk. Öyle diğer yerler gibi içmiyosan oturma kardeşim demezlerdi. Hala da demezler.
Muhteşem bi yer işte. Sevmiyorum diyenlere de sinirlenip "Sevmezsen sevme yapraam" diyorum.

1 yorum:

dikkatsiz okur dedi ki...

di mi yaa ev gibi, iki gün gitmesem özlüyorum falan işte söylemişsin her şeyi..