Cuma

Komik insan sevmem ki

Çarşamba

Karma, secret, evren falan.. Oh yes!


"İçinizde!" demişlerdi de, inanmamıştım. Ahuha..

Ersin lan,

Dün, kızın dediği yaşlı adam Abuzer amcaydı oğlum. Hay allah kahretsin böyle işi!

Altı ay kısa bir süre aslında

Evet bununla oyalanabilirim bir müddet. O bir müddet ne zamana tekabül eder peki? İki sene iyidir.

i know everything about me? növ çarli nat yet

Salı

Vat is yor ızdırapşın?

Zavallı Catullus, bırak artık budalalığı.

Perşembe

Sosyal Sorumluluk

Şimdi siz ŞUNU indirseniz, hem muhteşem bir film izlemiş olsanız, hem sizin sayenizde film çabuk inse, mutlu olsak, paylaşımın güzelliklerini falan düşünsek..
Duyarlı olalım a canlar. Büyük vaatlerim var. O bir buçuk saatin sonunda hayatınız değişecek. Ha hayatımdan memnunum, değişmesin diyenlerin çok istedikleri bir şey olacak. "Hayatımdan memnunum, çok istediğim bir şey de yok." diyenler mutlu olacaklar. "Hayatımdan memnunum, çok istediğim bir şey de yok. Mutluyum ben." diyenler, siktir yalancı ibne seni istemiyorum, sen izleme!

Hadi TIK

Pazartesi

Necati'ye

Bugün seni andım Necati. Aslında seni sık sık anarım Necati. Derim, "Ne mal adamdın sen Necati!" Ama bugün dedim, afferim lan Necati. Böyle uzata uzata, iki "f" ile, benimseyip sahiplenerek. Hani o götünde patlamasını dilediğim kolaların var ya.. Boşverdim lan Necati! Sen de boşver Necati. Kola bu en nihayetinde. Ha götünde patlamış, ha buzlukta.
Ne o, şaşırdın mı Necati? Şaşırma Necati. Ne mi oldu Necati? Verdiğin filmleri izliyorum. Onlar ne güzel filmlermiş be Necati!
Kolalar da, San Diego'nun o duvarlarına benzeyen buzdolabı da, fırın da, o içindeki hakikaten ölü tavuk da senin olsun Necati. Necati, duyan da sırf mutfakta anılarımız var zannedecek. Yok Necati, diğerlerini hatırlasam bu filmler bile kurtarmaz seni. O yüzden saydıklarımı al ve git Necati. Necati, dur bekle. Dijimon Hanzo da senin olsun lan, al hadi. Senin fotoğrafın var hem, daha çok yaşanmışlığın var. Hadi git şimdi Necati.
Ama son kez, allah belanı versin. Bir daha gelme Necati!

Pazar

Tarkan: Mars'ın kılıcı

Kartal Tibet'in o önüne zorla düşürülmüş bir tutam saçına ne demeli peki? Pürüzsüz bacaklarından ve sen kimsin ey yiğidim diye soranlara attığı şuh bakışları eşliğinde iki kolunu önünde kavuşturarak "Darkan" demesinden bahsetmek istemiyorum. Çok seviyorum oğlum!
Kafayı koparıyorsun. Öpüp, geri takıyorsun.

ZOMCON

Zombileri topluma kazandırma derneği diye düşününce komik oluyor tabii. Kırmızı ışık sönerse sıçtın. Filmimizin adı Fido. Oh muhteşem diyemem ama ZOMCON'un tanıtımını görünce pek bir güldüm. Buyrunuz:



Cuma

Aklınızda bulunsun.

Bir yerden sonra çekilmez oluyor ya hani soruları. Hayır, severim, ilgilenirim de ama aynı şeye elli defa "bu ne?" denmez ki. Çocuklardan bahsediyorum.
Çözdüm bütün mantığını. Şimdi çıksınlar bakalım karşıma. Şudur:
Misal, soruyor yine "bu ne?". "Kalem."
-Peki bu ne?
- O da kalem.
Bızzt orda kopuyor işte kayışlar. Sen "hay allah, ilki kalemse diğerinin de kalem olduğunu anlayamıyor mu yani gerçekten? Bu mu demek yani çocuk?" diye düşünürken O, "Nasıl lan? İlki kalemdi, öbürsü nasıl kalem oluyor? Salak herhalde." diye düşünüyor. Sonra bizi denemek için defalarca soruyor. Karşılıklı salak muamelesi çekiliyor.
Şimdi şöyle, çocuğumuzun adı Ali olsun. Ben Ceren'im. Diğeri Ahmet, Osman.. Çocuk bunların hepsinden birer tane tanıyor biliyor. Beni Ceren olarak biliyor bir tane. Diğeri olsa olsa Osman olur. Başka da olur gerçi ama Ceren olamaz. Çocuk işte, minik, ufak. E az önce gösterdiğim kalemdi. Onun adı kalem. Tanıdı, bildi. Diğeri nasıl kalem oluyor? Diğeri kalemse, ilki neydi?
Vallahi denedim, oldu. Ha yalan söyledim, yanlış tanıttım ama çocuk zaten, unutur. Hem alışsın erkenden. Bir yerden sonra kalemleri saklamak zorunda kaldım ama hiç başa dönmedik. Bu iyi bir şey. Deneyin.

Nası?

Bu gece de geldiğimde köpek vardı?? Siz mi çocuk, ben mi?

Pazartesi

Yağlı ciltliler ve jöleliler dikkat! Kafamızı otobüs camlarına yaslamayalım lütfen!

Hayatta bazı şeyleri geri alamazsınız.

Şaka lan! Backspace tuşum bozulmuş sadece, okay o. Aslında demek istediğim "olay o". Ama işte anlarsınız ya... Teşekkürler.

Tabii bazı şeyleri geri alabilmek hiç.....

(Peki şimdi ne yapacağım? "hiçte" mi yoksa "hiçde" mi? 'fıstıkçışahap', evet. Ondan sonra 'peçeteke' geliyordu. Yoksa 'becedege' mi oluyordu onlar? Kırk beş de netim vardı hağ! Pehh, yaşlanmışım.)
Evet, baştan alıyoruz.

Tabii bazı şeyleri geri alabilmek hiç de fena olmazdı. Mesela geçen gün otobüste yaşadığım o olay gibi. Önümde oturan, civciv sarısı renkli gömlekli... Yani demek istediğim önümde bir adam oturuyordu. O önümde oturan adamın üzerinde bir gömlek vardı. Ve o önümde oturan adamın üzerindeki gömleğin rengi, hani civciv olur ya böyle küçük.. Hani anası tavuk. Sarı böyle.. Hah işte o renktendi. Off çok zorlanıyorum.

Yani bazı olayları geri almak isteme nedenim ya da... Eöömm, silmek? Evet, ya da silmek isteme nedenim... Hayır, silmek falan istemiyorum. Silmek nerden çıktı? Tek istediğim geri alabilmek o kadar. Neyse, ne diyordum? Otobüsteki civciv sarısı gömlekli adam. Hah bak 'civciv sarısı gömlek' gayet basit oldu. Neden ilkinde aklıma gelmedi ki?

Adam kıroydu tamam mı? Belki de krodur, bilmiyorum. Bunu neden söyledim ki şimdi? Ne bileyim, pembe gömlek giyen birine ibne misin oğlum diyebiliyorsam... (Evet, bir sonraki paragraf.)

Adamın isminin baş harfi "A". Ya da sevdiceğinin, ikisinden biri. Nerden mi biliyorum?

Hay allahım dolandırdım da durdum. Yani demem o ki,

Geçen gün, otobüs camındaki kafa yağına kalp ve "A" harfi çizen civciv sarısı gömlekli bir adam gördüm. Yani şu olayı geri sardırıp sardırıp, tekrar ve tekrar izlemek ve her seferinde şoka girmek güzel olmaz mıydı a canlar?

Bu mu yani?

Bozunca yaparsın. Yapınca bozarsın.

Pazar

Olur bazen öyle şeyler

Saniyede senaryoyu yazmıştım. Arka sokaktaki karakola bomba atmışlardı. İnsanlar evlerinden çıkıp olay mahaline doğru koşuyorlardı. Ulan dedim, bok var koşun hemen. Baktım olacak gibi değil, koşan insanların yüzlerini teker teker seçebilmeye başladım ve yarısından çoğu tanıdığım insanlar, açtım hemen gözlerimi. Birkaç saniye daha devam etti görüntüler, sonra giderek silikleşerek kayboldular. Tam olarak uyandığımda da gök gürültüsünü yine bomba sandığımı anladım. Bir kere daha olmuştu bu. Yine görmüştüm. Savaş uçakları vardı ama o zaman. Oluyor bazen öyle şeyler.

Ses deyince aklıma geldi. Sahi, kediye nolmuştu? Hiç sesi çıkmıyordu, ki şimdiye miyavlamaya başlaması gerekiyordu. Gözlerimi kapattım. Balkona doğru yürümeye başladım. Yürürken sürekli karşılaşacağım ölü hayvanı düşünüyordum. Balkonun kapısını açtım. Yerde, kutunun yanında siyah minicik bir şey aradım. Malesef gördüm. Yüzümü buruşturup gözlerimi kapatacakken gözlerimi açtım.

Ortaokuldan beri yatağımın tam karşısındaki duvarda asılı duran ve çıkartınca bir eksiklik hissedeceğim için on senedir çıkartamadığım posterdeki adama baktım. Tamam, hala ordaydı. Birileri vardı ya şimdilik, sevip sevmediğimin önemi yoktu. Hele ki şu saatten sonra. Olurmuş bazen öyle şeyler.

Yaz-kış farketmeden asla daha ince bir şeyle değiştirmediğim yorganı üzerimden attım. Sağa dönüp burnumu duvara yapıştırdım. Bir şey vardı düşünmem gereken de aklıma gelmedi bir türlü. Çalışmadı beynim. Bulamadım ne olduğunu da üzüntüsü vardı. Olurdu bazen öyle şeyler. Uyuyunca geçerdi. Kapadım gözlerimi. Doktor sol göğsümü deliyordu. Narkoz vermeyi unutmuşlar. Uyursan ölürsün dedi, açtım gözlerimi. Bir kere daha olmuştu bu. Olurdu bazen öyle şeyler.

İyi dedim madem, sen canlı canlı göğsümü oyuyorsun ibne de, ben gene sözünü dinleyeyim. Kalktım kediye baktım, uyuyordu. O sırada aklıma geldi düşünmem gereken şey. Döndüm odama. Çıkıp sandalyeye söktüm posteri. Onca sene tabii, duvarın boyası da geldi posterle birlikte. Siktir et dedim, kapamıyorum da üstünü, kalsın öyle mınakoyim. Ne çok küfür ediyorum diye sinirlendim. Halbuse severdim. Kapı çaldı, Abuzer amcadır dedim, bakmadım. Devirdim kıçımı yattım.

Cuma

Oha lan anne

Benim kedim var ya, tam bir İstanbul beyefendisiydi. Sonra ben bir yere gittim yazın. Annemler de dedi ki: "Biz buna bakamayız sen yokken. Babanın arkadaşına verelim, dönünce alırsın."

Neyse ben döndüm, üstünden iki sene geçti, hala geri alacağız kedimi.

Ah annemin bırbırları olmasa. Bu nedir yahu? Çocuk dağılımlarını ona göre yapsınlar artık. Astımlı anneye hayvan sevmeyen evlat, hayvan seven çocuğa biraz az konuşan anne düşse. Tamam hakkını yemeyeyim, on küsur senedir evin ortasında kocaman bir papağan besliyoruz. Ama annem, Papi iki kanat çırpsa bana çemkirmeye başlıyor ay tüyüydü, ay boğazımdı diye.

Tamam lan tamam. Şu yaşıma kadar babamla bir olup eve sayısız hayvan soktuk ama kadının da astım başlangıcı var ne yapsın, söylenecek tabii. Ama annem bugün gözüme girdi işte.

O, ki muhteşem insan, sokakta yavru bir kedi görüp (bayaa yavru) eve getirmiş. Gözlerini falan temizlemiş, şırıngayla süt vermiş. Bir de "Ay elimi yalıyor, içim bir tırtır oluyor." diyor. Aferin lan anne! Bir daha sorarlarsa anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı diye, oyum sana.

Oy yerim bunu ben çok şeker. Minicik. İçim şefkat dolu ben yanına gidiyorum.

Perşembe

İşte buna amin denir

Nereye gitsem bir Maykıl Ceksın şarkıları, kimle konuşsam bir Maykıl Ceksın da öldü yaa muhabbetleri.
"Öldü de bana mı öldü?"den tut, "Çok severdim yaa, çok üzüldüm."e kadar bir sürü şey duydum da, bence en iyisi şuydu:

"Hayatının yarısını siyah, diğer yarısını beyaz olarak geçirmiş Michael Jackson'a tüm Beşiktaş taraftarı olarak Allah'tan rahmet diliyoruz."