Cuma

Mahmûr-ı hülyâyım, câm-ı lebinden kanıp da bahtiyar ölmek isterim

  • Bu tatilde izlenecek filmler için Mehtap iyi çalışmış, verdiği cd den birsürü film çıktı. Daha öncekiler de var. Tenk yu beyb.
  • Oğuzhan vardı. Hiç aynı değil tabi doğal olarak ama sevindim.
  • We love Murat Erün
  • Ders seçesim var. Ama sadece seçeyim.
  • Türk dili!!! Oh yes yes yes (Vads ap men?)
  • Bi de anket ski var di mi?
  • Ankara'dan amcam gelmiş evde bir bayram havası annem babam beni çok severmiş!
  • Ice girl (Bunu Mehtap'ın hatırlatması gerek.) Amca, baba yarısıdır bebeğim.
  • Sizin Hegel'den süper arkadaşınız var mı? Nahaha..
  • Oyunu da bitirdim. Çok sıkılıyorum be atam! İKV'ye mi devam etsem?
  • Şu diyalogla sonlandırmak isterim o halde: - İnanmıyorum alışveriş yapmayı seviyo musun yoksa? Neden bunu bana daha önce söylemedin? + Gayim ben ceren! GAY!

Çarşamba

Bugün Kadri'nin götürdüğü yere gidelim dedik,

Bi daha da deseler ki Cim Keri orda bak gel gidelim.. Gitmem!

Pazartesi

Bişey sormak istiyordum

Sevgili Mellö, Maybe, sonracıımaaa Perüşteciğim,

Diyaloggeh

- Ahmet abiii Ahmet abiii!
- İyiyim canım senden naber?
- Gidiyoruuumm gidiyoruumm.

Pazar

Sebahattin abi Bedük'müş meğersem


Şimdi bu adam, ki bu adam dediğim üstteki oluyo yani Sebahattin abimiz, bi anda işi gücü bırakıp gitti. Önce anlam verememiştik, bir sürü dedikodu duyduk falan ama asıl neden buymuş. Sebahattin abi Bedük olmuş meğersem. (Fırattan nefret ediyorum)

Dük Sebahattin

Ya Bedük'ü bi ben mi Sebahattin abiye benzetiyorum?

Cumartesi

Oha lan BA

Bana gösterdiği müsamahanın haddi hesabı yok! Hiç bir vize ödevimi zamanında teslim etmedim. Yine de tamam dedi, şu vakit getir, notunu kırmadan okuyacağım. O söylediği vakitten bir hafta sonra teslim ettim, ki o da bi tanesi eksikti. Finalde bonus soru sordu, onu da yapmadım. Tamam vizem de, finalim de yüksekti ama... Devamsızlığı önemsediğini bile bile birrrsürü devamsızlık yaptım. Kızdı mızdı ama yine de BA vermiş ya! Ben kesin çok düşük gelicek derken.. Yani şimdi ben onu değil de gidip İzzeddin'i mi seveyim?

Cuma

Lila Pause

Dünyanın en güzel çikolatası seçebilirim onu. Ayranla müthiş oluyo!

Çarşamba

Komşular

Aaa blog listem geri gelmiş. Acayip. Hayyanına ozaman bılogır.

Komşular

Aaa blog listem silinmiş. Acayip. Hayyanına ozaman bılogır.

Pazartesi

Yesseneali yelle yelle

Dünyanın en güzel filmi Kutsal Damacana. Bi kere daha söyleyeyim istedim.

Haftaya haftaya... Yok yok bugün bugün...

Bir haftadır ruh hastası gibi iğrenç espriler bulup gülüyorum. Gülüyorum da ama hağğ... Misal:
Uğur Dündar bugün bol giymiş.
Köstebekler, kelebekler ben beklemem.
Kurbağalar ben ağlamam.
Adam donmuş, karısı fanila.
Halbuki nefret de ederim böyle şeyler söyleyip gülenlerden. Finallerdendir finallerden!

Pazar

Kalbe giden yol misali

Oha çok acayip! Fox tv'de Yemekteyiz'e benzeyen bi program başlıyor. 'Tadında Aşk Var'. Ahaha formata gel.. Hem yemek hem izdivaç. Ben çok sevdim. Tebrik ettim bulanı.

Vövövö

"Biz insanat, birçok şeyi sevince hak ederiz sanırız." buyurmuşlar.

Cumartesi

CF313

Aylardır yapmayı ertelediğim ödevi yarım saatte bitirebiliyo olmak beni çok kırıyo.

Bir final haftasının daha sonuna geldik. Görüşmek dileğiyle...

"O hangi yaratıktır ki bir süre iki ayak üzerinde, bir süre üç, bir süre de dört ayakla yürür ve de, doğa yasalarına aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman güçsüzdür?"

Bu mudur yani şimdi kocaaa Thebes'i kurtaran soru?

Opın denese

Ah bi de ödev yapmam gerek de uyuyorum sürekli. Yine uykum var. Bi de üzüm kansızlığa iyi geliyomuş. Keçiboynuzu da.

Taze mi bitti topik?

Mürvet teyze bana aşure getirmiş, sevindim. bi de ben hiç sims oynamadım. O zaman yine mi güzeliz, yine mi çiçek? Hı bi kordon boynuma dolanmış ondanmış salaklığım.

Cuma

Bi Coni Dep geldi de beğenmedik mi?

"ceren aşık olduğun tipler neden hep klonlanmış gibi birbirine benziyo?
çok fikrisabitsin,
bi prototipin var ona odaklanmışsın yavrum."

"obaaaaa
tipik ceren erkeği =)"

"Hangisi? Dur söyleme sakın. Kesinlikle şu. Bildim di mi?"

Bir Kızı Sevdim

Şimdi Çağıl'ın birinci sınıftan beri sevgilileri falan olur. Yaa yaa aynı ablası diğğ mi? Ulan senin boyun kaç, yaşın kaç da sevgilin var. Bi büyük aşkı vardı, Gizem!!! Hay allah neyse =) Hatta bu kızın ablası da bizim okulda sanırım fotoğraflarını görmüştüm. Geçen sene miydi yoksa bu senenin başında mıydı hatırlamıyorum, Çağıl tehditler falan alıyodu Gizem'in peşini bırak diye. Böyle bildiğin Arka Sıradakiler! Cırt cırt cırt sürekli mesajlaşıyolar (yine hay allah diyor ve gülüyorum), msnde konuşuyolar. Sonra noldu Gizem'e bilmiyorum. Şimdi Sanem var galiba. Ya da Senem işte herneyse. Kızı hiç görmedim sadece piyano çaldığını biliyorum. Yani babamın Çağıl'a uygun gördüğü uzun bacaklı, uzun boyunlu bi kız mı bilmiyorum ama birlikte besteler yapıyorlar. Şimdi aynı konservatuara gitme hayalleri var.
Bi de Çağıl bu Gizem'den yana pek bi dertliyken, ki dört ya da beşinci sınıfta sanırım, bi şiir yazmış. Şiir Gizem'e mi bilmiyorum başkasına da olabilir. Sadece iki üç sene önce yazmış olduğunu biliyorum. O zamanlar da Çağıl'ın benim günlüklerimi karıştırıp, kızdığımda da" şarkı sözü yazmak için ilham alıyordum, özür dilerim abla.." dediği zamanlara denk geliyor. Neyse ben tesadüfen bulduğum şiiri paylaşayım da siz de gülecek misiniz bakalım benim gibi yarım saat. (noktasına virgülüne dokunmadan yazıyorum)

SEVDİĞİM KIZ
Bir kızı sevdim
ama o beni sevmedi
o acı dolu yüreğimi
sevdiğim kız mahfetti

Bir kızı sevdim
ama o beni sevmedi
o kızı öyle bir sevdimki
rekorlar kitabına girdi

bir kızı sevdim
ama o beni sevmedi
sevdiğim kız öyle bir
güzeldiki yüreğim ağzıma geldi

Perşembe

Yarın kırmızı kar yağacakmış

Ne var bunda? Çok normal.

Çarşamba

Sign Fiction

Koç değil ama olsun. Boğa da bi hayvan sonuçta diğğ mi?

Pazartesi

Cüce öldü lan!



Öldürdüm sonunda. Çok acayip. Öldü hakkaten. Şimdi hiç üzgünmüşüm gibi olmadı. Bikaç arkadaşın bloglara yorumlarını okuyup dalga geçtim de ondan. Ama bendim yahu cüce! Zaten istediğim şekilde de ölmedi. Alternatif bi son yazmak lazım. Bi de ben yorumlara hala gülüyorum. Ne salaksın ulan! ahahah

Cumartesi

Kimsin sen?

Ey ahali,
Mehtap feysbuk hesabı açmış! =) Ahaha ruh hastası.. Sabah baktım biri arıyo. Yeni de yatmışım zaten. Mehtap yazıyo ama ses başka bi"şey" sesi. Sanki biri almış eline bezi, cam ovalıyo gıcır gucur. Biri bana feysbuk hesabı açmış diyo. Dedim he, gördüm onayladım hatta arkadaşlık isteğini. Yazı bile yazdım. Bence yiğit yapmıştır diyorum, yok yok kuran evliya çarpsın demiş, o yapmamış diyo. İyi dedim beni de kuran, evliya, mevlana, ekmek çarpsın kombo! Bi de terbiyesiz girmiş benim hesabıma, silmiş kendisini. E ben de demem mi Mehtap, madem benim hesabımdan giriyosun, insanlara yorumlar yazıyosun =) e ne diye kızıyosun? Ne güzel açmış çocuk sana bi feysfuk, tepe tepe kullan işte.
Bi de valla ben değilim o. Araştırmaya devam ediyorum ama. Bulursam söylicem.

Cuma

Açıkta kalmış kıçın günlüğü

Yürüyen merdiven. Ama trabzan mı denir bilemedim, tutunacak yerleri yok. Gittikçe yükseliyorum. Yüksekten korktuğum geliyor aklıma, başım dönüyor. Dengemi kaybedip düşmeyeyim diye oturuyorum bi basamağa ama hala sağa sola sallanmaya devam ediyorum. Yüksekteyim bi kere. Arkama bakıyorum, iki yol var. Çok yüksekteyim, başım da dönüyor ama soldakini seçiyorum ben. Yukarı çıktıkça iyi bi seçim yaptığımı hissediyorum. Sağa ayrılan merdivende garip şeyler olmaya başlıyor çünkü. Huh diyorum iyi yırttık. Çık çık da bitmedi çıkamayasıca diye düşünürken popom bişeye çarpıyor. Hah gelmişiz. Kalkıyorum ayağa. Böyle masmavi her yer. Yukarıdan bulutlar şehir gibi görünüyor. Kocaman demir parmaklıklı bir kapı var. Açıyorum. Sanki beni bekliyormuş gibi herkes, bi gürültü kopuyor, balonlar falan uçuşuyor etrafta. Çocuklar var palyaço kıyafeti giymiş. Mehtap'ın bana yaptığı korkuluk, gemi şeklinde bir bardakta bir kargayla içki içiyor. Ortada piyanist şantör gibi bir adam var. Ooo diyor "Ceren hanımlar da teşrif edebildiler sonunda." Yüzüne dikkatlice bakıyorum, Hulusi Kentmen. Sen miydin diyorum, gözlerim yaşarıyor. Piyanonun başından kalkıp yanıma geliyor. Kocamaaan bi adam. Yine takım elbiseli. Sol gözüme dokunuyor. Biliyor muydun diyorum ama sonra sorunun saçmalığını farkedip gülüyorum. O da gülüyor. Tabii ki bilecek. Elimden tutup etrafı gezdiriyor bana. Ne yapmak istersin diye soruyor. Seninle konuşmak diyorum. İşi varmış ama. "Daha birsürü insan var gelecek. Onları karşılamalıyım." diyor. Neden ölmüşüm bilmiyorum ama hiç sormuyorum. Çok bilmek istiyorum ama soramıyorum. Görebilecek miyim bi daha acaba diye düşünürken, evet diyor. "Eğer istersen görürsün burda olduğun süre boyunca." Ne aptalım diyorum, sormama gerek yok ki anlıyor zaten. Ama nasıl öldüğüme cevap vermiyor yine de.
Sen diyor, "onları görebilirsin ama onlar seni sadece rüyalarında görebilirler. Zaten sen de bunu istemez miydin hep?"
Gitmesi gerekiyor sonra. Beni tek başıma bırakıp, etrafı gezmemi söylüyor. Kalabalığın olduğu yere gidiyorum yine. İnsanlar değişmiş bu sefer. Her ölen insanı farklı kişiler karşılıyor demek ki diye düşünüyorum. Dolaşmaya devam ediyorum. Küçük bi köprünün üstündeki bankta Adile Naşit ve Münir Özkul oturuyorlar. Beni görünce gülümseyip hoşgeldin diyorlar. Adile Naşit ağlıyor bana bakıp, yüzümü okşuyor. Üzülmüş çok erken öldüğüme. Münir Özkul kolunun altına alıyor onu güçlü ol, onu da üzme der gibi. Olsun diyorum. "Ben hala seviyorken masalları, seni dinlemeye geldim. Çok küçüktüm çünkü sen gittiğinde, dinleyememiştim hiç." Masal anlatıyorlar bana, konuşuyoruz saatlerce. İki tane arkadaşım var diyorum, onlar da çok severler sizi. Biliyorlar. O konuştuğumuz günü anlatıyorlar bana. İzlemişler bizi. Arkadaşın seyrederken beni, yanındaydım diyor. Bir an önce akşam olsun da rüyasına girip her şeyi anlatayım istiyorum. Bak diyorlar," şurdaki evin verandasında kim var? Onu da görmeden girme rüyasına. Çünkü bir sonraki epey zaman alabilir."
Koşarak eve doğru gidiyorum ama fazla yaklaşmıyorum. O, elinde gitarı şarkı söylüyor. Karısı da mutfaktan ona eşlik ediyor. Keşke kaydedebilsem diye düşünüyorum. Beni görüyor sonra. Rahatsız olur mu diye düşünürken en sevdiğim şarkılarını söylemeye başlıyorlar. Hala yaklaşmıyorum yanlarına. Şarkı bittiğinde el sallıyorum. Gidip bir an önce anlatmak istiyorum. Bir kafa hareketiyle karşılık veriyor bana. Sonra o da el sallıyor. Bana değil ama bu seferki. Anladığımı gösteriyorum ve geldiğim yoldan geri dönüyorum.
Köprü yok ama bu sefer. Bir gölün yanında, kocamaaan bir çimlik alanda bir sürü adam piknik yapıyorlar. Yaklaşıyorum. Bir şey hakkında tartışıyorlar. Yüzlere dikkatlice bakıyorum. Nazım Hikmet, Peyami Safa, Aziz Nesin... Peyami Safa Zekeriya Sertel'e kızıyor. O ise şarabını yudumlayıp rahatça, kitabını savunuyor. Beni görüyorlar sonra. Sen diyor Sertel, bu kitabı ortaya çıkaracak birini bulmalısın. Tamam diyorum, var aklımda biri ama mevzuyu bilmiyorum. Anlatıyorlar. Zekeriya Sertel 'Onuncu Hariciye Koğuşu' isimli bir kitap yazmış ölmeden önce. Ama Peyami Safa'ya sormadan yayınlamak istememiş ve ölmeyi beklemiş. Hepsinin ona kızmasının nedeni de buymuş. Çünkü bu kararı alırken öldükten sonra nasıl yayınlayacağını hiç düşünmemiş. Üstelik kitap çok gizli bir yerde saklıymış. Kimsenin rüyasına da giremiyorlarmış çünkü ilk haklarını kullanmışlar. Birinin rüyasına ilk girdiklerinden bu zamana seneler geçmiş ve hala bekliyorlarmış.
"Doğru kişiyi seçmeli ve bunu bizim yerimize sen yapmalısın." diyorlar. Tamam diyorum, bir arkadaşım var benim ve bunu sizin için seve seve yapar." Kitabın nerde saklı olduğunu öğrenip koşa koşa Hulusi Kentmen'i bulmaya gidiyorum. Rüyalara nasıl gireceğimi öğrenmeliyim bir an önce.
Orda yine. Onu ilk gördüğüm yerde. Yine birilerini karşılamaya hazırlanıyor. Kalabalığın arasından geçip kapıyı görebileceğim bir yere gidiyorum. Kocaman demir kapı açılıyor ve içeri iki kişi giriyor. O iki arkadaşım onlar benim.

Çarşamba

Msn Robotu




İsterdim ki daha güzel çizeyim. Ama paintte elimden gelen budur. Kesmezse bi ara kağıda çizer veririm. Ha bi de ödevler yüzünden can vericekken ben, eğlendirdin ya.. Projeyi göndermediğin için güzel şeyler söylemiyorum.
Ahaha ilgi alanlarının başında matematik gelirmiş. Ahahaha

Salı

Bi daha zamanında yapmayanın yanına koysunlar mı?

İçim çıktı, sıkıldım. Bu saat olmuş uyumamışım. Bitmiyorrrrr bitmiyor! Başlamadım çünkü daha. Koysunlar.

Pazar

Transfering from

Bi ara sağdaydın, ordaydın. Kuzumu da attım zaten. Şimdi çoğunlukla varsın da ara sıra yoksun.
Bi de bi tane yastık var söylemiş miydim? Pamukları fışkıran.. Her gün iki ucundan tutup düzelttiğim.. Aaa hakkaten kılıf aynı kılıf.. Gittim gideli yastığıma da bişey olmuş zaten. Çıkarılmış, geri konulamamış.
Bi de o kırmızı tişort.. Diğer tişortla sarmaladım, ara sıra çıkarıyorum. Nasıl bişey o bilemedim ki? Güzel ama bana güzel galiba.. Annem yıkar diye de ödüm patlamıyo değil ha. Kaldırmıyorum ama yine de. "Böyle böyle tüketiyoruz işte." diyip bi triplerde, üstüne de gülüp küfür ediyorum kendime.

Salı, Kasım 11, 2008 imiş. Ama niyeymiş?

Cumartesi

Alo? Abi metrak kafedeyiz. Met - rak

Geçen biri dedi ben matrağı sevmiyorum diye. Sor bakalım o seni seviyo mu?
Ben bi kere evde bile o kadar samimi ve hoşgeldinle karşılanmıyorum. Hiç bi yerden de o kadar samimi görüşürüz, kendine iyi baklarla uğurlanmıyorum. Halil abim var, müthiş de nargile yapar. Bi kaç gün uğramayalım merak eder, nerelerdesiniz der. Öyle güzel adam ki. Bakınca hep gülümseme isteği uyandırır. Sürekli iddaa, at yarışı oynar ama at hep koştu da bahtı pek kazanamadı Halil abimin. En çok emek onundur matrak üzerinde. Halil abisiz matrak olmaz. Sebahattin abisiz de olmazdı mesela. Ara sıra uğruyo da keşke yine gelse. Yiğit'le her zamanki geyiklerini döndürseler. Bi yeğeni çok görse, posta okusak. Otursak yine karşılıklı nargile içsek, Amerikaya gidelim muhabbeti yapsak. Çok özledik be! Erkan abimiz var sonra. Bana deseler ki: "Efendi adam neye benzer?" Getiririm matrağa kendileri görsün. Hani facebook'ta "ne yapıyorsunuz" diye bişey var. Oraya "Yiğit doğumgünün kutlu olsun" yazmış. Ya o kadar hoşuma gitti ki. Böyle bildiğin aile gibiyiz. Atalarımızın tabloları da var duvarda. Hayri Matrak ve karısı. Erhan var sonra. Matrağın tırtılı. O şark köşesinde, aynı yerde sürekli nargile içiyor. Yeni yeni samimi oluyoruz onunla da. Hacer var sonra. Dünyanın en güzel kızı olma olasılığı çok yüksek. İlk çalışmaya başladığında pek bi soğuktu, gözlerimizi alamazdık ama. Sonradan sonradan alıştı. Erken gittiğimde matrağa o toz alır, ben gazeteleri yerleştiririm, sandalyeleri falan düzeltirim ki sonra karşılıklı yeşil çaylarımızı içip dedikodu yapalım insanlar gelene kadar. Matrağın annesi oldu zaten herkese sözünü geçiriyo artık. Merve'yle de sürekli didişen kız kardeş gibiler. Merve tost makinasını açık bırakır, Hacer söylenir bi gün yakıcak bu kız bizi diye. Yaa bi de Tebriz vardı azeri. Askerde o şimdi. Ah onu da çok özledim. Ben ne yesem diye hep ona sorardım. O da "Ceren ne saysam yine aynı şeyi yiyeceksin. Neden soruyosun?" derdi. İzin günlerinde yine matrağa gelir yanımıza otururdu. Çay bile ısmarlamıştı! Askerliği bitsin gelicek yine.
Ya böyle o kadar güzel ki işte. Ev gibi. Herkes tanıdık. Müşteriler birbirlerini sokakta görünce selamlaşıyorlar hiç konuşmuşlukları olmasa bile. "Matraktan" betimlemesi var bi kere. Bi yer tarif edilirken "Matrağa giderken..." diye tarif ediliyor.
Çalışanların tahmin etmece oyunları var mesela. Yeni çalışmaya başlayanları sipariş almaya gönderirken, "O masa iki kupa çay ister. Bunlar şunu yer." diye gönderiyorlar. Mesela her masa kodlanmıştır C1, C2... diye ama adisyonlarda asla masa numarası yazmaz, hep ismimiz yazar. Ah hele o tabureler. (tabure mi denir bilemedim.) Dili olsa roman yazar beş yüz cilt. Neler neler anlatır.
Tek başımıza sıkılmadan saatlerce oturabiliriz biz orda. Gerçi muhakkak bizden biri olacaktır ama.. Ne biliyim insan evinde nasıl rahat ediyosa öyle rahatız işte. Sahiplenirim hatta ben, sevmediğim biri gelince sinir olurum.
Beni ilk hazırlıkta Yiğit götürmüştü. Onun daha eskiye dayanıyo tanışıklığı. Muhteşem anıları var hatta çok gülüyorum.
Kenan vardı bi de eskiden, Deniz vardı. Ayrıldılar sonra. Onların zamanında bi tek çayla tost vardı. Yok, Kenan zamanında vardı her bişey, iki sene önce ayrıldı o. Neyse işte o zamanlar bi çay içip sabahtan akşama kadar otururduk. Öyle diğer yerler gibi içmiyosan oturma kardeşim demezlerdi. Hala da demezler.
Muhteşem bi yer işte. Sevmiyorum diyenlere de sinirlenip "Sevmezsen sevme yapraam" diyorum.

Hakkaten okulun ortasına bostan dikmişler, mütevelli heyetle dönderiyorlar

Şimdi okulumuzun ortasında bostan var. Hadi var diyelim, muz ağacımız da var. Üstüne Şehsumat diye bi hocamız var ki kendisi "Dokun Bana" yarışmasında rekora falan koşmuş. Lemi hoca var, Lembiek diye bi müzik yapıyo. Rektörümüz var, Selimpaşa'da, denize karşı oh yapın kendinize bi stüdyo diyen. Sonra çok "artiz", içli, hassas güvenliklerimiz var. Hassaslıklarıyla ters orantılı bi espri anlayışları var. Çılgın bi amca var spor takımlarının bişeysi, Yiğit varken sürekli kaçtığımız. Yanına çağırıp duruyo çocuğu anlamadık gitti =) Ah bi de çılgın teyze var ki evlensin onlar.. ahahaha o kadın apayrı bi yazı konusu.. Böyle tavuk gibi çok seviyorum.
Uğğğ yeee!!! Asıl okulumuzun temizliğiydi her bişeyiydisini yapan insanlar mesele. Hepsi acayip. Her biri birbirinden acayip hakkaten. Bi tane katil var mesela. Yaşlı bi amca. Elinde süpürgesi, bi yere ya da birine takılıp bakıyo. Sadece bakıyo ama ve yeri aşındırana kadar aynı yeri beş yüz milyon kere süpürüyo. Serikatil mesela o kesin. Ay sezai var ahaha.. O çok daha acayip. Anlatamıycam sanırım onu. Bizi dumurlardan dumurlara savuruyo genelde. Bi de hep tembihler taşa oturmayın üşürsünüz diye. Bakkal Kenan'ı unuttuk. Namı diğer gardiyan. Hafızasıyla ünlü bi de okulumuza gelen bi siyasetçiye kafa tutmasıyla. (olayı hatırlamıyorum şimdi ama gazetelere falan çıkmıştı böyle hehe) Neli tost yememizi isterse onu getiriyo. Eh hadi hakkını yemeyelim bizim isteklerimizin çok dışında olmuyo ama salçasız mı istedik? A ah haddimize mi? Kenan salçalı yememizi istiyosa salçalı yeriz. Beğenmeyip geri verme şansımız da pek yok. Şimdi böyle diyince çok höt höt, dediğim dedik biriymiş gibi geldi di mi? I ıh alakası yok. Böyle suratını gözüne güneş girmiş gibi ekşitip "hadi bee bu seferlik böyle olsun" diyo. E haliyle olsun ulan diyosun. Teyzeler var sonra acayip, tuvalette kızlara dertlerini anlatan. Bankacı teyzeler var böyle arada iltifatlaştığımız. Tahsin var, kilit çocuk var ki kendilerinden pek verim alamıyoruz bu sene. Çalışmalara başlanılacak. Öyle işte bir sürü şey var. Oha murat akseri unuttum. Dırırırırıp inspector gadget dırırırıp dıp dııı hu huuvv..