Pazartesi

Braid

Galiba güzel oyun. Hatta biraz fazla sardı.

Pazar

Çok geç

Birazdan izleyeceğiniz video, dünyanın en yazık vidyosu. Hani, ortada bi zaman sonra felakete yol açacak ve tüm insanlığı etkileyen bir durum söz konusu ama yapılabilecek hiçbir şey yok. Çünkü bunun muhtemelen anası da böyle, e halası da böyle (kız çocuk halaya çekermiş) kızı olursa o da böyle. Ahuaha eşşek gibi gülüyorum ama hakikaten çok yazık.



Sen tut, oğlanın gününü mahvet, iki emeği de boşa çıkar sonra da ağla. Çocuk diyerek hafifletmiyorum, insan yavrusu sonuçta. Ahaha salakömer!

Abisi











Ya uzunca bir süre Cem Yılmaz'ın abisinin Taner Birsel olduğunu düşünmem ve soyadları hiç sorgulamamış olmam? Ve kendime savunmamı "hiç olmazsa karıştırmıyorum." diyerek yapmam? Nasıl yani, hiç mi akrabalık yok?
O değil de, şu konuda baş kahramanımızın Cem Yılmaz'ın abisi(!) olması hoş. Noho salakben.

Cumartesi

Ağrı kesici çok çılgın bir şey

Düşünsenize aynı mantığı geliştirerek yapılabilecekleri. Şok acayip! Vücudun propagandası gibi. The Big Lie gibi. Olmadı, Big Brother gibi. Olmadı, tabi.

Pazartesi

Aşk mektubu

Bir şeyler var sizde, hayvanlık uyandıran. Paranoyak olduğunuz kadar yakışıklısınız da. Güçlü. Üstelik zeki. Baldıran zehiri gibi. Yanınızda ancak evimdeyken yalnız hissettiğim kadar yalnız hissediyorum kendimi.
Hûlul ettiniz kalbimde. Siz başlı başına epifanik bir olaysınız. O kadar anlam yüklüsünüz ki, her an patlayabilirsiniz. Kutumu açmak istiyorum. Ve inanın, bu sefer kırmızı çıkacağını çocuklarımızın adı kadar iyi biliyorum.
Siz hiç katharsis oldunuz mu hayatınızda? Nereye döndü bahtınız? Peripetiniz nerede sizin?
Ne dersiniz, senkron etsek birbirimizi? Tek bir yastıkta esriyerek uyuyup, esriyerek uyansak. Çağ atlasak birlikte perde perde? Oyunu yarıladık sayılır. Bari kalan perdelerde eşlik etsek birbirimize? Siz askere gitseniz, ben beklesem. Sonra eve iş getirip tatlı tatlı didişsek. Kucağımda torunlar için bir yumak yün, yaşlansak birlikte sallanan sandalyelerimizde. Sonra siz gitseniz. Önce küssem. Sonra yine dayanamayıp yanınıza gelsem.
Sirayet ettiniz beynime. Manadan gebericem. Katatonime doğru yürüyorum, galiba aşkınızdan ölücem. Geriye bir ihtimal daha var, o da olur mu dersiniz? En derin kaygılarımla.


Sizi hep en çok sevecek
Mutlu Ceren

Çarşamba

Jüri

11-4,35=FAK!

Salı

Sonrası iyilik sağlık

Sonra..
Sonra bütün kasları bir anda gevşedi. "Hayır!" dedim. "Ölme ölme ölme.."
Sımsıkı tuttum gidemesin diye. Dudaklarımı kulağına iyice yaklaştırırsam duyurabilirim sandım. "Sakın!" dedim. "Uyan hadi. Ölme ölme.."
Yeteri kadar ısrar edersem ikna ederim sandım.
Sonra sustum. Biraz dinledim.
Ses yok.
Bıraktım. Biraz da uzaktan baktım. Belki bir detay yakalarım sandım. Filmlerdeki gibi mi oluyordu? Ruhu ne kadar uzaklaşmış olabilirdi ki? Elimi atarsam belki havada yakalayabilirim sandım.
Beklesem gelir miydi? Nasıl bir şey ki ama zaten işte tam da buradaydı. Sonra işte..
Sonra öldü dediler.
Peki.
Üstünü örttüler.
Durup durup örtüyü araladım. Kontrol ettim gözlerini açtı mı, nefes alıyor mu diye. Kontrol etmezsem, gelir de farketmem sandım. Sonra..
Sonra bi çukur kazdılar. İçine sanki ölüymüş gibi fırlattılar. İçim cız etti, benim bile canım yandı. Öyle atılır mı, ölürdü insan!
Sonra toprak attılar üstüne. Bir an ben boğulacağım sandım. Nefes alamazdı ki insan!
Toprak oldu her yer. Vücudu, kafası yavaş yavaş toprak oldu.
Tomtoprak oldu sonra her yer. Kanım dondu. Kızdım. Kazayım, açayım, kurtarayım istedim. Ya dedim ölmemişse? Ya toprağın altındayken gelirse? Sonra..
Sonra gittik işte. Yemek falan yedik. Arkadaşlarla bir şeyler içtik. Öyle. Sonra..
Sonra bişey olmadı.

Cumartesi

Benimki de dert mi?

Sonsuza kadar -ya da yaşadığımız süre boyunca dersek daha mantıklı olur- ötemizde berimizde olacağını -kalacağını- düşündüğümüz şeylerin(!) -ya da hadi bu düşüncenin kendisinin diyelim- ne kadar yıpratıcı ve zararlı olduğunu daha önce deneyimleyip onayladık. Çok da trajik bir sonla noktalanmadı ama tsunami etkisi yaratmadığını söylemek gerçekten gülünç olur.

Hayat, evren ve her şey hakkındaki o soru değildi belki ama en az Clay Matematik Enstitüsü'nün, başına 1 milyon dolar verdiği o yedi bilinemeyen matematik sorusu kadar kazık ve ömür törpüleyiciydi. Üstelik matematiğim hiç iyi değildi ve diğer sorunun cevabı 42 idi.

Askerde sürekli koşarmışsın ki yürümekten yorulmayasın. O geçen zaman boyunca metaforlarda saadet aramak adına sürekli koştum. Şımarıklık edip zırlamadım mı? En alâsını yaptım. Hiç durmadan koşayım da çatlayarak öleyim demedim mi? E aklımdan geçmedi değil. Sonra zaten anlıyorsun ki o yol gidilecek aga! Ha koşmuşsun, ha salınada salınada gel haydi yavrum...

-Arabası olanlar orospu çocuğu. Gerçi eninde sonunda patlayacak o lastik, her neyse.-

Ne diyordum, tam da şu anda, ayakta dururken ayağımı burkmuşum gibi dalga geçiyorum kendimle. E yuh diyorum, ayıp. Koşamayacak gibi değil de, üfürüyor alttan alttan sızısı. Asıl olay hiç beklemediğim anda olması. İnsan dururken burkar mı ayağını? Durunca hiçbir şey olmazmış gibiydi sanki.

"Durmak mühim! Durmak önemli!"

Şimdi bir de her boka yazıyorum da, bunun hakkında neden yazmayacakmışım diyorum. Yani bir yerde neden utanayım ki böyle hissetmekten? O her gece yatmadan önce üstünü örtmek için yatağımdan kalkıp, sonra hatırlayıp koridorun yarısından dönmek.. Uyandırmamak için sessizce hareket edip sonra yine hatırlamak.. On sekiz senedir artık alışkanlık haline gelmiş cümlelerin dilinin ucuna gelmesi ve sonra hatırlayıp ağzını sıkı sıkı yummak.. Onun da sevdiği yiyeceklerden yerken bir parça ayırıp sonra hatırlamak..

Kocaaaa bir alışkanlığımı kaybettim ve seninki de dert mi denilen insanlar gibi utanıyorum. Hem söyleyen gibi, hem de söylenen.